Sayfalar

11 Nisan 2016 Pazartesi



Zamana Düşülen Not

Kollarını kocaman açtı, şairin dediği gibi tüm dünyayı kucaklamasına
gerek yoktu. Birine sarılmak yemek içmek kadar önemliydi ya da önemli
olmalıydı. Keşke herkes herkese korkmadan sarılabilse... Dokunduğu
yaşamlar nefes alan bir insandan bir hikayeye dönüşüyordu. Herkes
sadece bir hikayeden ibaret. Yaşam bu kadar hızlı akarken kimsenin
hikayesi ile kimse ilgilenmiyordu. Herkes kendisininkini anlatma
derdinde... Hiç tanımadığın birine kendi hikayeni anlattığında artık o
da tanıdık birine dönüşüyordu ve insan bir kez daha savunmasız
çaresiz. Tüm dünyayı kendi yazdığın hikayeye ikna edemezsin ki.
Sonunda yine herkes kendi hikayesinin sonunu kendisi yazıyor. En fazla
araya girenler noktalar, virgüller var başkalarının koyduğu. Hiç soluk
almadan bir çırpıda da anlatsan kimsenin bunu dert ettiği yok zaten.
Ne yazarsa yazsın illa ki okuruz saçmalığına düştüğümüz şair ve
yazarların yanında kıyıda köşede kalmış hikayelere haksızlık etmesek
ne güzel olurdu. Dinlemeyi bilsek, anlaşılmak için, anlatabilmek için.
Sonra dönüp kocaman sarılsak ve 'senin hikayen de benim hikayeme
benziyor bak' desek. Aslında herkesin hikayesinin aynı olduğunu ve
başka kahramanlarla yeniden yazıldığını anlayıp rahat bir nefes alsak.
Belki o zaman şu koca evrende yalnız olmadığımızı anlarız.